YouTube Transcript:
Ateisti Secdeye Götüren O Sohbet - Doç_ Dr_ Ahmet Kavlak | Hisar Kapısı
Skip watching entire videos - get the full transcript, search for keywords, and copy with one click.
Share:
Video Transcript
View:
Atıyorsun elmanın çekirdeğini, koskoca
ağaç çıkıyor. Ne var ki bunda? Yani elma
çekirdeğinden, elma ağacının çıkmasından
daha normal olan ne var? Burada Allah'ın
varlığına delil nerede diyersek acaba
böyle bir cihazı bizim yapmamız
durumunda nasıl olur diye düşünelim.
Mesela bir tane çipi atalım toprağa. O
toprak da büyüsün, neşem bulsun,
gelişsin ve sonra bir bilgisayar meyve
versin. Ne güzel olur değil mi? Bak ne
harika olurdu ya. Böyle euro muro
yükseliyor diye derdimiz de olmazdı.
Elma çekirdeğinden binlerce elma
çekirdeğinin tekrar çıkması gösteriyor
ki bu onun kapasitesinin ve ilminin ve
gücünün, iradesinin üzerinde bir iştir.
Bunu o yapamaz. Nereden bilecek toprak
içindeki hangi atomu çekeceğini,
hangisini hangisiyle birleştirip nereye
gönderip yaprağının desenini diğer elma
ağaçlarına benzeteceğini, armut
yaprağının farklı yapması gerektiğini,
kokusunu yapmak için gerekli kimyasal
bir şey nereden bilsin? Bizim bu konuda
tek bildiğimiz, bizim bu konuda tek
bildiğimiz altını çiziyorum bilgi olarak
çok biliriz ya biz Allah'ı inkar edenler
de çok bilir ya. He bildiği tek şey
şudur. Ey kardeş, benden birkaç nasihat
istedin. Sen bir asker olduğun için
askerlik temsilatıyla sekiz
hikayeciklerle birkaç hakikati nefsimle
beraber dinle. Çünkü ben nefsimi
herkesten ziyade nasihaten muhtaç
görüyorum. Evet bu kitapları yazan zatın
cümlesi böyle. Ben kendimi herkesten de
yazdı ya da nasihaten muhtaç görüyorum.
Aslında bu bir düsturdur. Bir insan
kendi aklının kendine kafi olduğunu
düşündüğünde nasibi kesilmiş anlamına
gelir. Eğer bir insan kendi aklının
kendine yettiğini düşünüyorsa nasibi
kesilmiştir. Çünkü insanın bütün
bilgileri bazen bir tek öğrendiği
bilgiyle tamamen değişebilir. Bütün
bildiği her şey bir bilgiyle tam tersi
yüz olabilir. O yüzden insan her daim
kendisini eksik olduğunu bilmek zorunda
ki hakikatte de eksiktir zaten. İnsan
hakikate de eksiktir. İnsan her şeyi
bulabilecek olsaydı Allah peygamber
göndermezdim. Peygamberi niye
gönderiyor? Allah insan ancak Allah'ın
varlığını bilebilir. Fakat Allah'ın
emirlerini bilemez. Allah'ın sıfatlarını
hakkıyla bilemez. Ondan dolayı Cenab-ı
Hak peygamberleri gönderiyor. Derece
derece her birisiyle insanları terakki
ettiriyor. Dolayısıyla insanın en çok
bilmesi lazım gelen sadece bilgi olarak
değil vicdanen, hakikaten hissetmesi
lazım gelen şey kendisinin aslında
nasihat muhtaç olduğunu bilmesidir.
Hepimiz kendimizi bunda hakikaten böyle
bir ezbervari değil yani nasihat muhtaç
olduğumuzu hissetmemiz gerekiyor. Cenabı
Hak da mesela ben işte çok kimselerle
münazara yapıyorum bazen ateistlerle
şunlarla bunlarla. Bazıları gerçekten
ben konuşurken, risalei okurken orada ne
demek istediğimi anlamaya çalışıyor
adam. Yani oradan istifade etmeye. Eğer
öğreneceğim bir şey varsa öğreneyim diye
bakıyor. Bazılarıyla Ankara'da cebecde
olmuştu hukuk fakültesinde. Bazısı da
nasıl cevap versem acaba diye ben
konuşurken vereceği cevabı tasarlıyor.
Cenabı Hak buna hidayet vermiyor. Cenabı
Hakk'ın hidayet vermesi için insanın ben
eksik olan şeyi, eksik tarafımı öğrenmem
lazım. Bilgimde ne eksik var bir fark
edeyim. Belki bundan bir hakikat
öğrenirim. Belki bu arkadaştan bana bir
hakikat gelir. Belki bilgimde bir artış
olur diye bu hissiyatı taşıması
gerekiyor. Cenabı Hak ancak o zaman
hidayet veriyor. Çünkü ben nefsimi
herkesten ziyade nasihat muhtaç
görüyorum. Vaktiyle sekiz ayetten
istifade ettiğim sekiz sözü biraz önce
nefsime demiştim. Şimdi kısaca avam
lisan nefsime diyeceğim. Kim isterse
beraber dinlesin. Birinci söz. Şimdi ne
diyor? Eee, nefsime diyeceğim. Muhatap
kimmiş aslında burada? kendisi bir
davadaki tesir, bir sözdeki tesir onun
yaşanmışlığıyla ilgilidir. O yüzden ne
diyor? Hatta İbn Haldun'a atfedilen bir
söz vardır. "Çocuklarınızı ıslaha
çalışmayınız. Sadece çocuklara misal
olunuz. Çocuklar mutlaka sizi taklit
edecektir. Öyle ya da böyle bir şekilde
sizi çocuk taklit edecektir. Çünkü
gençlik döneminde, ergenlik döneminde
falan böyle insan anlayamıyor. Yani
böyle sağa sola savrılıyor çocuk. Ama
sonuçta 24, 25, 26 yaşlarına falan
geldiğinde akıl yavaş yavaş oturmaya
başladığında yerine o zaman yavaş yavaş
doğrular ve yanlışlar oturmaya başlıyor.
Öyle. O yüzden çocuğa iyi örnek olmak
çocuğa çok meseleyi anlatmaktan daha
mühimürdir. O yüzden dersin muhatabı
benim nefsimdir. Ben öyle düşünmem
gerektiği gibi herkes de aynısını
düşünmek zorunda. Bu ders sadece ve
sadece benim için yazılmıştır. Bu dersin
tek muhatabı var. O da benim. Bu ders
sadece benim içindir. Bismillah her
hayrın başıdır. Bu aynı zamanda hadis-i
şeriftir. Peygamber sallamın hadisidir
bu. Yani bismillah her hayrın başıdır.
Biz dahi başta ona başlarız. Yani
birinci söz olarak besmele. Bil ey
nefsim şu mübarek kelime İslam nişanı
olduğu gibi bütün mevcudatın lisanı
haliyle virdi zabandır. İmam Şafii
Hazretleri diyor ki Kur'an'da öyle bir
ayet var ki ehemmiyetine binaen 114 defa
nazil olmuştur. Bu ayet
bismillahirrahmanirrahim ayetidir. Biz
şimdi o kadar çok kullanınca ülfet olmuş
böyle. Sürekli ülfet olmuş ve yani
ayetin böyle özel olarak izahına çok
lüzum hissetmiyoruz. Ne var ki? Allah
rahmandır, Rahimdir. Rahman Rahim olan
adıyla. Ama Allah bunu 114 defa
söylettiriyor. Her surenin başında
söylettiriyor. Her hayırlı işin başında
burada olduğu gibi söylettiriyor. Niye?
Çünkü Cenab-ı Hak kendisini Rahman ve
Rahim olarak bilinmesini hakikatinin de
öyle olduğunun anlaşılmasını istiyor. Ne
diyor? Rahmetim gazabımı açmıştır. Bu ne
demek? Bismillahirrahmanirrahim
demektir. Eğer rahmeti gazabını açmış
olmasaydı buradaki Rahman ve Rahim
yerine başka kelime kullanırdı. Yani
kelimeleri bildiğimiz kelimeler
anlaşılması en zor olan kelimeler
olabiliyor. Bazen mübarek kelimesi gibi.
Mübarek kelimesini sorsak nedir mübarek?
İşte mübarek mübarektir. Yani ondan
sonra güzel bir manası var. Mübarek
gayet mübarek bir kelimedir. Mübarek
bereketli olan demektir. Mübarek eşittir
bereketli olan demektir. Peki bereket
nedir? Bereketin matematik açıklaması
yoktur. Matematikle anlaşılmaz. Köpek 8
10 yavru doğurur. Eti yenmez, derisi
giyilmez. Ömrü uzundur. Koyunun ömrü
kısadır. Eti yenir, derisi giyilir.
Sadece Kurban Bayramında 67 milyon küçük
baş kesilir. 23 milyon büyük baş
kesilir. Sonra senenin içinde ondan daha
fazla kesilir. Yani Kurban Bayramında
kesilenin kat fazlası sene içinde
kesilir. Ama gel gör bak ki koyun
sürüsünün sayısına bakın. Köpek sayısına
bakın. Yani arada korkunç bir fark var.
Niye öyle oluyor ki? Koyun bir tane
yavru doğuruyor. Yani 3 2 yılda koyun 3
yavru doğurur. Köpek ise bir senede 8
asgari 8 yavru doğur. 10 yavru 12
yavruya kadar çıkıyor. Ben gördüm çünkü.
E peki niye böyle? Çünkü kurban edilen
hayvanlar berekete mazardır. Diğer
hayvanlarda bereket yoktur. ömrünü bir
türlü tamamlayamıyor. Nasıl oluyorsa bir
türlü o sayıya ulaşamıyor. Bu şu anlama
geliyor. Bereket diye bahsettiğimiz
hadise. Mesela insanın evinde bir yaşlı
kimsenin, bir Müslümanın bulunması, anne
babanın bulunması, evinde yaşlı,
maaşının nasıl arttığına hayret edersin.
Yani yetmeyen maaş artmaya başlar. Bizim
hoca söylemişti. Samsun İlahiyat'ta
hizmetli arkadaşlardan biri söylemiştim.
bizim hocayı anlatıyor. Hocam diyor
bizim birader diyor vefat etti diyor. Üç
yetimi bana kaldı diyor. Üçüne birden
bakıyorum ben diyor maaşımın arttığını
gördüm diyor. Maaşım arttı benim diyor.
Sonra onlar işte epey bir kaldılar
yanımda. Sonra köye gittiler, çektiler
gittiler diyor. Gittiğimde diyor aynı
maaş yetmez oldu diyor. Ne oldu Cenabı
Hak? Ne diyor? İhtiyarlar içerisinde o
eee ihtiyarların rızkını Cenabı Hak
böyle bahil şey eee hırslı insanların
sırtına yüklemez diyor. Ne yapıyor?
bereket suretinde gönderiyor. Üstat
diyor ki, "Dört tane kedim vardı. Bana
gelen kainat ekmek kafi geliyordu. Ne
zaman gittiler yetmez oldu." Şimdi
bereket hakikaten böyle ancak
basiliretle anlaşılabilen bir şeydir.
Bereket basiletle. Şimdi kainatta da
bereket var. Kainattaki bereketi ifade
eden de bismillahirrahmanirrahim'dir.
Kainatta bereket anlamını ifade eden
yani görünenle sonuçları, olan ile
sonuçları arasındaki o farkın çok fazla
olduğunu ifade eden hakikatleri
kainattan gösterecek. Biz de ona
bakacağız. Şimdi İslam nişanı olduğu
gibi bütün mevcudatın lisanı haline
verdiği zamandır. Yani biz de
lisanımızda söylediğimiz gibi mahlukat
da lisan-ı halle söylüyor. Nasıl
söylüyor peki? Bismillah ne büyük
tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir
bereket olduğunu anlamak istersen, hem
kuvvet hem bereket olduğunu anlamak
istersen, bereketi yine daha biraz
önceki gibi aklımızda bulunsun. Görünen
ile neticesi arasında çok fark vardır
bereketin. Eee, normalde bizim matematik
hesabı yapsak o sonucun çıkmaması lazım
gereken fazlası çıkıyor. Bereket
olduğunu anlamak istersen şunu temsili
hikayeciye bak dinle. Şöyle ki bedevi
Arap çöllerinde seyahat eden adama
gerektir ki bir kable reisinin ismini
alsın. Şimdi bismillahın manası neydi?
Allah'ın ismiyle. Bismillah Allah'ın
ismiyle. Aslında daha önce bahsetmiştik
hatırlıyorsanız eee bismillah kelimesi
yarım cümleciktir.
Bismillahirrahmanirrahim. Tam cümle
değildir. Yüklemi yoktur. Yüklemi
olmayan bir yarım cümleciktir bu. Rahman
ve Rahim olan Allah'ın adıyla deyip
bırakmıştır. Yani öbür kısmını sen
tamamlıyorsun. Bismillahirrahmanirrahim.
Allah'ın ismiyle başlarım. Allah'ın
ismiyle işlerim, yaparım, ederim,
koşarım gibi. O kısmı Allah yarım
bırakmış. Yani Allah'ın adıyla gerisini
sen söyle. İşte Allah'ın adıyla,
Allah'ın ismi ne demek?
Bismillahirrahmanirrahim. Bir kabl
reisinin ismini alsın. Ne demek ismini
almak? Ve himayesine girsin. Himayesine
girmek demekmiş. Bu hakikat tek başına
bir tefekkür meselesidir. Bismillah
demekle Cenab-ı Hakk'ın himayesine
girmiş olmak meselesi, nasıl girildiği
meselesi tek başına bir tefekkür
meselesi. Niçin girecek? ta Şakirlerin
şehrinden kurtulup hacatını,
ihtiyaçlarını tedarük edebilsin. Ne
olacak peki himayesine girmezse? Yoksa
tek başıyla hassiz düşman ve
ihtiyacatına karşı perişan olacaktır.
Çünkü insanın bileğinin kaldırabileceği
kuvvet bellidir. Çekebileceği yük bekli
bellidir. İlginçtir. İnsan tek başına
insan tek başına ancak hiçbir şey
olmayacak. Her şey hazır olacak. Bütün
yiyecekler hazır olacak. İçecekler hazır
olacak filan. Ancak oradan insan kendine
bakabilir. Eğer bunların yiyeceğin,
içeceğin bir kısmı orada yoksa insanın
gücü bunun tamamını yapmaya yetmiyor.
Başka insanların yardımı gerekiyor.
İnsan tek başına mahlukatın içindeki en
zayıf canlıdır. İnsan tek başına
mahlukatın içindeki en zayıf canlıdır.
Tavşan kadar bile kendi ihşesini temin
edemez insan. Tavşan kadar dahi kendi
ihşesini temin edemeyen bir varlık. İşte
böyle bir seyahat için iki adam sahraya
çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi
mütevaziydi. Diğeri mahrur. Evet. Biraz
önce bahsettiğimiz hani bir kimseye
meseleyi anlatıyoruz. Müzakere
yapacağız. Anlatacağız. İslamiyet
anlatacağız. Biz konuşurken risaleden
bir meseleyi anlatırken karşıdaki adam
ya böyle ne cevap versem buna ne cevap
versem diye düşünüyor. Yahut da bir
dakika ya bir anlayayım önce ne dedi ya
bir önce anlattığını bir sindireyim diye
düşünüyor ya. İşte bu birisi mütevazi
birisi mahrur her yerde kendini
gösteriyor. Birisi mütevazi biri mağrur.
Mağrur olan seni dinlemiyor. Mağur olan
senden bir şey öğreneceğine dair bir şey
öğrenmek de istemiyor. Tek istediği
nedir? Sen beni tasdik et. Sen beni
tasdik et. İşte bu mağrur. Mütevazi bir
reisin ismini aldı. Yani bir reisin
himayesine girdi. Mağrur almadı. Benim
aklım bana yeter. Dedi. Gücüm de bana
yeter. Dedi. Alanı her yerde selametle
gezdi. Bir kat tarike rast gelse, bir
eşkeye rast gelse der, "Ben filan reisin
ismiyle gezerim." Bismillah'ın manası
neydi? Allah'ın ismiyle. Yani ben filan
reisin himayesindeyim, korumasındayım.
Şaki def olur gider ilişemez. Bir çadıra
girse o nam ile hürmet görür. Ha filan
reisin adamı geldi diye hürmet görür.
Öteki mağrur bütün benim aklım ve
bileğim bana yeter diyen bütün
seyahatinde öyle belalar çeker ki tarif
edilmez. Daima titr daima dilencilik
ederdi. Hem zelil hem rezil oldu. İşte
ey mağrur nefsim. Ha bu mağrur demek ki
dindar olduğun zaman sendeki mağrurluk
gitmiyor. Yani mağrurluk ortadan
kalkmıyormuş. Aa ben artık dindar oldum.
Ben artık iman ettim. Ben artık ondan
sonra mağrur değilim. Mütevaziyım. Öyle
bir şey yok. Nasıl öyle bir şey yok?
Nefis nedir? Nefis. Nefis içimizde
yaşayan gavurdur. Nefis içimizdeki
gavurdur. Nasıl ki melaike, akıl ve ruh
senin cennete gitmen için çabalarken o
da cehenneme gitmek için çabalıyor. İşi
o yani. Ondan sonra insanı kötü tarafı
seçtirecek. İnsanda akıl ve ruh ise iman
ise hayır tarafı seçtirecek. Bizim
içimizde nefis denen bir gavur var.
Nedir o? Allah'ı dinlemek istemiyor.
Kendini Rab tanımak istiyor. Firavun
ilahlığını söylemedi mi? Bu adam
ilahlığını söyleyen bu adam tuvalete
gitmiyor muydu? Gidiyordu. Yemek yedi
yemediği zaman aç kalmıyor muydu? aç
kalıyordu ama utanmazlığına bakın insan
öylesine saviyesiz, öylesine alçak olur
ki tuvalete gidiyorsun, yemek yiyorsun
yani uyumazsan gözünü açamıyorsun ama
ilah olduğunu söyleyecek kadar
alçaklaşabiliyor. Evet, insan böyledir.
Eğer nefis kendi başına bırakılırsa
avukat gibi kendini müdafaa eder. Avukat
gibi neredeyse kendinin ilah olduğunu
söyleyecek. Yani avukat gibi derken
kendini savunma anlamında. Evet. İşte ey
mahrun nefsim yani Cenabı Hak'a karşı
nazlanan nefis demektir. Patrona karşı
nazlanamıyor ama Allah'a karşı
nazlanıyor. Patronlar diyor ki devlet
diyor ki şu saatte işe başlayacak sabah
8:00'da o hemen o saatte erkenden kalk
uyku myku akşam kaçta yatarsan yat akşam
gözlerin kıpkırmızılı olsa da
kalkıyorsun servise biniyorsun herkesin
suratı asık işe gidiyor kartı basıyor
giriyor filan içeriye. Ama Cenabı Hak
kalk namaza dediğinde nazlanıyor. İşte
mağrur gururlu olmak mı? Allah'a karşı
nazlanmak. Namazı kılmamak. Haz Ali
hakkında Kur'an ne diyor? Rukyan süccede
bütün sahabe içinde en fazla namaz kılan
Haz Ali radıyallahu anh. Dolayısıyla
içlerinde ilmin ben ne diyor peygamber?
Ben ilmin şehriyim Ali kapısıdır. İlimde
nihayetsiz bir ilme sahip. Devemin
yuları kaybolsa Kur'an'dan bulurum
diyecek kadar ilme sahip. Bu ilmin
neticesi en fazla sahabe içinde namaz
kılmaktır. Cenab-ı Hakk'ı bilmek ona
ibadet etmeyi netice verir. Allah'ı ne
kadar biliyorsan bu senden secdenin o
kadar fazla geleceği çıkacağı anlamına
gelir. Cenab-ı Hak'a o kadar tefekkür
edeceğin anlamına gelir. Cenab-ı Hak'a o
kadar muhabbet edeceğin anlamına gelir.
Bu bizati Haz Ali'nin radiyallah
şahsında gözükür. Allah'ı bilmek ona
itaat etmeyi inkiyat eder. En fazla ilim
onda vardır. En çok da ibadet eden Haz
Ali'dir radıyallahu anh. Evet. Sen
sayyyahsın. Şu dünya ise bir çöldür.
Azzin fakrın hassizdir. Azzin ve fakrın
hadsizdir. Düşmanın hacatın
nihayetsizdir. Mahlukatın içinde en çok
ihtiyaç ile yaratılan insandır.
Mahlukatın içinde en çok ihtiyaçla
yaratılan insandır. Şu anda bir markete
girsek ister alı gıda marketi olsun
isterse yapı market olsun içe içeride
gördüğümüz her şey insanın ihtiyacıdır.
Ya neemen bir varlıktır bu ya. Bir
markete giriyorsun 40.000 50.000 60.000
100.000 kalem mal var. Hepsi insanın
ihtiyacı. Bir tane kediyi koy içeri
bakalım kaç şey seçiyor. Buldu. Ver bir
mama, bir su. Ah dünya Allah razı olsun.
Bitti her şey. Bu kadar yani. Kedinin
ihtiyacı bir su şey bir mama bir su. Bir
de gece kafasını sokacak bir yer bulursa
azıcık ki bulmasa da olur. Onlar çok
fark etmiyor. Tamam bitti. Bütün dünya
meselesi, dünyası bitti. Ya insanda ise
insanın ihtiyacı diyor hayalin gittiği
yere kadar geniştir. İnsanın ihtiyacı
hayalin gittiği yere kadar geniştir.
Madem öyledir şu sahranın malik ebedisi
ve hakim ezelisinin ismini al. Kimdir
kainatın malik ebedisi ve hakim ezelisi?
Cenab-ı Hak'tır. Onun ismini al. Yani
bismillah de. Yani onun himayesine gir
demektir. Ta bütün kainatın
dilenciliğinden ve her hadisatın
karşısında titremeden kurtulasın. Şu
anda Filistin'de yapılan zulmü
Avrupa'da, Amerika'da, dünyanın birçok
yerinde öğrenen bazı insanların sözleri
mutlaka herkes bir şekilde görmüştür.
Diyor ki, "Nasıl oluyor? Nasıl oluyor?
Hiç şikayet etmiyor. Nasıl oluyor? Ya
Rabbi bak bu evladımı kurban verdim.
Razı mısın? Bak hepsini vereyim. Benden
razı ol yeter ki. Nasıl oluyor diyor.
Ben bunu yapamam diyor. Yani böyle bir
şey olmaz. İnsanın en değerli malı
canıdır. Yani insan en fazla en fazla
canı üzerine titrer. Ya Rabbi sana feda
olsun. Yeter ki benden razı. Nasıl
oluyor böyle bir şey? Burada bir
gariplik var. Hatta bazıları yazıyor.
Ben de istiyorum ondan. O duygudan ben
de istiyorum. Nasıl olur ya? Ölüm
gelince gülecek. Ölümün anlamı olmak.
Çünkü Allah'ın himayesine girince
kainatın dilenciliğinden kurtulmuş olur.
Ta bütün kainatın dilenciliğinden ve her
hadisatın karşısına titremeden
kurtulasın. Evet. Bu kelime öyle mübarek
bir definedir ki mübarek bir definedir
ki senin nihayetsiz azzin ve fakrın seni
nihayetsiz kudrete rahmete rapt edip
Kadir Rahimin dergahında azzı fakra en
makbulür şefaatçi yapar. Çok ilginç.
İnsanda devasa bir definenin bir
anahtarı varmış. O devasa bir definen
anahtarı da insandaki az ve fakırmış.
Allah Allah. Üstat o yüzden mi bu
mesleğin dört esası az, fark, şeffat ve
tefekkürdür diyor acaba? Evet. Bundan
dolayı diyor. Niye? Çünkü nihayetsiz
derecede zengin, nihayetsiz derecede
kudretli bir insanın merhametini,
yardımını celbedebilmek ona karşı az
göstermekle olur. Aynı şey bizde de
olmuyor mu? Köşeye döndük. İki tane
dilenci var. Bir tanesi böyle niye para
atmıyorsunuz buraya? Para atsanıza der
gibi duruyor. Orada atmayana kızıyor
filan. atsana para filan böyle gibi.
Öbürü ise boynunu bükmüş. Böyle insanda
gayri ihtiyari az ve insandaki yardım
etme hissiyatını tahrik eden hangisi?
Onun gösterdiği az. Bizdeki merhamet ne
kadar çoksa bu merhamete azz ile
sığınıldığında benden yardım o kadar çok
gider. Bu sonuçta Cenab-ı Hak'tan insana
tecelli eden bir hasrettir. Dolayısıyla
Cenab-ı Hakk'ın nihayesi nedir? Kadiri
rahim. Kudreti nihayetsiz, merhameti
nihayetsiz olan Cenabı Hakk'ın yardımını
celbedebilmek, ona karşı azzini
göstermek orandadır. Biz mesela
sahabenin en yani şiddetlerinden,
sertlerinden biri kimdir? Hz. Ali'dir
radıyallahu anh. Öylesine bir şeyi var
ki, cesareti var ki gözünün gördüğü
hiçbir şeyden korkmayan. Şimdi peki biz
Haz Ali radıyallahu anh yalnız başına
farz-ı mal namaz kılarken görsek? Farz-ı
mal hani yalnız kılmazlar da genelde
biliyorsun onlar hep cemaatle kılar.
Cemaatsiz namazları yoktur. Ama farzı
mal diyelim ki biz sabah namazını Haz
Ali radıyallahu an yalnız başına
kılarken görsek böyle uzaktan Hzreti Ali
midir diye şaşırız yani. Niye? Deriz ki
ya insanların en acizi bu herhalde.
Herhalde insanların en masumu en şeyi bu
yani böyle. Niye? Çünkü Cenabı Hakk'ın
karşısında azzi ne? İlim sahibi olduğu
için sonuna kadar biliyor ve Cenab-ı
Hak'a karşı azzinin sonuna kadar
hissediyor. Ve azzin ifadesiyle o azzin
ifadesiyle Cenab-ı Hak'a karşı huzurunda
en aciz, en zayıf, en muhtaç insan
olarak ibadetini yapıyor. Onları büyük
yapan Allah'a karşı azlerini bilmektir.
Bizi küçük yapan Allah'a karşı azimizin
farkında olmamaktır. İnsanda enaniyet ne
kadar fazlaysa hakikatlerin derki o
kadar zorlaşıyor. Şeyde konferansın
içinde ne diyor? Biz bir kitap
arıyorduk, nasihat arıyorduk. Ama bize
bu nasihati yapacak kimsede bazı
kuralların olmasını kendimize şart
koşmuştuk. O ne? Birincisi hakikatlerin
derkine mani olan enaniyet, benlik,
gurur gibi arızalardan hali olması. Onun
olmaması. Niye? Çünkü insanda enaniyet
varsaydı demek gururdur. Buradaki gibi.
Hakikati anlayamaz. Hakikatin kapısı
açılmaz. Hakikati dinleyemez. İnsana
gelen ilmin miktarı, enaniyet ortadan
kalktığı miktardadır. O büyüklüğün
nedeni Allah'a karşı azı bilmek. Allah'a
karşı azı biliyor ama kafire karşı çok
şiddetli. Evet. Bu kelimeyle hareket
eden o adama benzer ki askere kaydolur.
Devlet namına hareket eder. Hiçbir
kimseden pervası kalmaz. Kanun namına,
devlet namına der. Her işi yapar. Her
şeye karşı dayanır. Niye? Devlete
istinat ettiği için her şeye karşı
dayanır. Başta demiştik. Bütün mevcudat
lisan-ı halle bismillah der. Öyle mi?
Lisan-ı halle, diliyle değil de haliyle
bismillah der. Yani neydi bismillah?
Allah'ın ismiyle hareket eder. Öyle mi?
Evet. Nasıl ki görsem bir tek adam
geldi. Bütün şehir ahalisini cebren bir
yere sevk etti. zorla bir yere sevk etti
ve cebren zorla işler de çalıştırdı.
Yakinen bilirsin. Bu kelime mühimdir.
Yakinen bilirsin. O adam kendi namıyla
kendi kuvvetle hareket etmiyor. Belki o
bir askerdir. Devlet namına hareket
eder. Bir padişah kuvvetine istina eder.
Burada şimdi iki düsturu bileceğiz. Bir
tanesi kavram olarak yakin kelimesi.
Yakin aksi olmayan kesin delil demektir.
Aynen bürhan gibi bürhani bilgidir.
Yakini bilgi. Yakini bilgi bürhani
bilgidir. Tartışmasız. Mesela orada
Burak'ın orada oturuyor olması yakini
bir bilgidir. Eğer Burak olmamış olsa
biraz önce konuşmayının varlığını neyle
izah edeceğiz? Yani yakini bilgi denen
bilgi. Hani bu eskiden yazarlardı kart
yazarlardı. Kartın arkasına yazarlardı
hamile kart yakınımdır diye yazıyorlar.
Yakınımdır değildir o. Yakinimdir. Yani
bazıları bilmediği için şeyi hamile kart
yakınımdır filan. Öyle değil. Hamili
kart yakinimdir. Nedir? Ben bunu
tanıyorum ve ben buna kefilim demektir.
Kefil olacak kadar bilgim var anlamına
gelir. Hamile kart yakinim dediği yakini
bilgi kesin. Şimdi bu yakini bilgi ne
diyor? Bir adam geldi buraya tek başına
herkesi topladı götürüyor. Götüremez
yani. E mümkün değil yani. Bir tokat
çaktır mı iki takla atar yani. Niye? E
çünkü onun bileğinin kuvveti buradaki
100 bileğin kuvvetini geçemez. Ama
topladı götürüyor ise bu onun bileğiyle
iş yapmadığı anlamına gelir. Yakini
olarak yakini bilgi diyor ki arkadaş bu
adam 100 kişiyi toplayıp götüremez. e
götürüyor. He o zaman o bileğinin
kuvveti değil arkasındaki kuvvetten
kaynaklanıyor. Bakın yakini bilgi diyor
ki eğer bir şey kendi kuvvetinin
üzerinde iş yapıyorsa arkasında büyük
bir kuvvet vardır. Eğer bir şey kendi
ilminin üzerinde iş yapıyorsa arkasında
büyük bir ilim vardır. Yakini bilgi
diyor ki eğer bir şey kendi
kapasitesinin üzerinde iş yapıyorsa
arkasında büyük bir kapasite vardır.
Yakini bilgi diyor ki, "Eğer bir şey
olduğundan daha çok, sahip olduklarından
daha fazlasını yapabiliyorsa arkasında
büyük bir güç vardır, kuvvet vardır,
ilim vardır vesaire diye söylüyor.
Yakini bilgi bunu söylüyor. Şimdi bu
düstura bakarak kainata bakacağız.
Gözümüzü açıp bakacağız. Kur'an'ın
dediği gibi efela tenzurun. Gözünüzü
açıp bakmıyor musunuz? Efelete
tefekkerun düşünmüyor musunuz? Efel
tedbeberun hiç de ölçüp içmiyor
musunuz?" dediği gibi Kur'an'ın biz de
kainata bakacağız. Acaba kainatta kendi
ilminin üzerinde iş yapan şeyler var mı?
Kendi kapasitesinin üzerinde iş yapan
şeyler var mı? Kendi kuvvetinin üzerinde
iş yapan şeyler var mı? Varsa ne
diyeceğiz? He bunun arkasında büyük bir
kuvvet var. Ne dedi burada? Kainat
lisanı halle bismillah der. Ne demek?
Bismillah der demek ne demek? Yani
kapasitesinin üzerinde iş yapar.
Allah'ın yardımıyla ancak iş yapar.
Allah'ın kuvvetiyle iş yapar. Bakalım
şimdi bakalım kainata kendi gücünün
üzerinde iş yapan şeyler var mı? Varsa
ne diyeceğiz? Arkasında büyük bir kuvvet
var diyeceğiz. Nedir o? Öyle de her şey
Cenab-ı Hakk'ın namına hareket eder ki
zerecikler gibi tohumlar, çekirdekler
başlarında koca ağaçları taşıyor. Dağ
gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek ki her
bir ağaç bismillah der. Hazine-i rahmet
meyvelerinden ellerini dolduruyor.
Bizlere tablacılık ediyor. Ne kadar
basit değil mi? Yani burada ne var ki?
Nasıl bir harikalık var ki? Atıyorsun
elmanın çekirdeğini, koskoca ağaç
çıkıyor. Ne var ki bunda? Yani elma
çekirdeğinden, elma ağacının çıkmasından
daha normal olan ne var? Burada Allah'ın
varlığına delil nerede dersek acaba
böyle bir cihazı bizim yapmamız,
yapmamız eee durumunda nasıl olur diye
düşünelim. Tefekkür budur. Yani akşam
bahsettiğimiz gibi öyle bir çekirdek
gibi biz de bir şeyi tasarlayalım atalım
toprağa çıksın. Yani mesela bir tane
çipi atalım toprağa. O toprak da
büyüsün, neşem bulsun, gelişsin ve sonra
bir bilgisayar meyve versin. Ne güzel
olur değil mi? Bak ne harika olurdu ya.
Böyle euro muro yükseliyor diye derdimiz
de olmazdı. Al sana al bak al. Aha çift
sana çip. At şunun toprağı falan. Ama
bak kirli toprağı atma sakın. Humusluya
at. Orada iyi büyüyor. Tamam mı? Humuslu
toprağı bir atıyorsun filan. Böyle güzel
de suluyorsun falan. Yeşeri filan. Aa ne
güzel bilgisayar çıktı filan. Komik
değil mi? Bundan daha komiği o çamurdan
şekerli elmanın çıkması. O çamurdan
güzel kokulu elmanın çıkması, o çamurdan
o çekirdek gibi bir çekirdeğin çıkması
aklın muazenelerine uymaz. Hiçbir şey
kendi kendini yapamayacağı halde elma
çekirdeğinden binlerce elma çekirdeğinin
tekrar çıkması gösteriyor ki bu onun
kapasitesinin ve ilminin ve gücünün,
iradesinin üzerinde bir iştir. Bunu o
yapamaz. nereden bilecek toprak içindeki
hangi atomu çekeceğini, hangisini
hangisiyle birleştirip nereye gönderip
yaprağının desenini diğer elma
ağaçlarına benzeteceğini, diğer elma
ağacı yaprağından farklı armut
yaprağından farklı yapması gerektiğini,
kokusunu yapmak için gerekli kimyasal
nereden bilsin? Bizim bu konuda tek
bildiğimiz, bizim bu konuda tek
bildiğimiz altını çiziyorum bilgi olarak
çok biliriz ya biz Allah'ı inkar edenler
de çok bilir ya. He bildiği tek şey
şudur. Elma çekirdeğini atarsın elma
çıkar. Nasıl çıktı? Cevap yok. Sen
çıkart bakayım yap. Cevap yok. Aklen bir
çöz bakayım. Cevap yok. Birisine
yazmışız yorumlarda yazmış. Çekirdek
diyoruz. Ondan sonra içinde çekirdeğin
içinde yazılım yazılımı yazan kimdir
diye söylemişim. O da yorum yapmış. Ne
alakası var? Çekirdekte yazılımın ne işi
var diye yazmış. Birisi de ona demiş ki
çekirdekte DNA yok mu? Diyor ki adam DNA
ne demek? Müslümanın işi zor ya.
Müslüman işi esahtan zor ya. Adam dinsiz
adama bile önce dinsizliğini
öğretiyorsun ki. Dinsizlik ne demek?
Sonra ispat ediyorsun Allah'ın
varlığını. Yani hiçbir kavramı hiçbir
kavramı doğru değil yani. Evet. Şimdi
yeryüzündeki mucize en çok
gördüklerimizdir. Kur'an ayın
bölünmesinden bir kere bahseder.
Peygamberimizin bir avuç toprağı
attığında herkesin gözüne bir avuç
toprağa girmesinden, toprağın
girmesinden bir kere bahseder. Ama
çiçekten, böcekten, el hurmadan,
üzümden, yağmurdan, güneşten, aydan
sürekli bahseder. Niye? Çünkü en büyük
mucize bunlardır. Yağmur yağmazsa hemen
yağmur namazının vakti geldiği için
elimizi açıp ya Rabbi işte hani
anlıyorsun, görüyorsun halimizi yani.
Ama kimse kalkıda güneş bugün niye
vaktinde doğdu diye kimse şey yapmıyor,
şükretmiyor. Niye? Allah kanuna tabi
kılınca güneşin ya Rabbi güneşi doğur
diye kimsenin aklına gelmiyor bile.
Halbuki kardeşim 14 milyar senedir
100.000 neyse artık o kadar dönen bir
saniye hata yapmadan şükrü şükrü
gerektirmiyor mu? Bu kadar mı normal bir
şey? Hareket ediyorsa bir şey kuvvetten
gelmiyor mu? düzenli hareket ediyorsa
düzenli müdahaleden gelmiyor mu?
Milyarlarca senedir hiç şaşmadan hareket
etmesi onun kontrol edildiğini
göstermiyor mu? Bu kontrol edilme edilme
olmasa insan için şu sabah güzel güneşin
doğmasının gerçekleşmeyeceği anlamına
gelmiyor mu? Çamurdan şeftalenin nasıl
meydana geldiği niçin tefekküre dahil
olmuyor? Kur'an o yüzden büyük mucizeler
olarak büyük mucize olarak küçük
gördüğümüz sivri sinekten bahseder.
Sinekten bahseder örümcekten bahseder.
Hurmadan bahseder üzümden, nardan
bahseder. Güneşin, ayının hareketinden
bahseder. Yağmurun yağmasından bahseder.
Mucize bunlardır. Ama insan neyi mucize
görüyor? Ayı bölerse mucize. Ayı
bölmekten daha büyük bir mucize. Ayı
bölmekten daha büyük bir mucize çamurdan
şeftali yaratmaktır. Ayı insanlar da
bölebilir. Yani bütün nükler
silahlarını yeryüzüne yapabilecek
hepsini koy. Ayın çekirdeğine farzıman
mümkündür. Yani bir şekilde bir şekilde
parçalayabilir yani. Çünkü sonuçta bir
patlama güç ister. Çekirdekten çekirdek
yapsana. Çekirdekten çıkartsana elmayı.
yapamazsın. Kur'an o yüzden bir kere
ayın bölünmesinden bahseder ama bin kere
tutup o çekirdekten, yağmurdan, sudan,
aydan, güneşten bahseder. Evet. Demek ki
o çekirdek gücünün üzerinde, ilminin
üzerinde iş yapıyor. Demek ki bismillah
der. Yani Allah'ın yardımıyla, izniyle
hareket eder. Her bir bostan bismillah
der. Matbaha-i kudretten, kudret
mutfağından bir kazan olur ki çeşit
çeşit pek çok muhtelif lezisiz tamamlar
içinde beraber pişiriliyor. Hani
birincisinde çekirdek mi yaptı acaba?
Yok zor. Çekirdeğini yaptı dersek
birinci misalde çekirdeğin toprak
içindeki elementleri tanıdığını,
atomları tanıdığını, onları seçtiğini,
lazım olan miktarda lazım olanlarla
birleştirip hareket ettirip yoluna
arkadakilere gelecek olanlarda yol
açarak gidip yerleştiğini kabul etmek
lazım. O zaman çekirdeğe, ilim, irade ve
kudreti vermek gerekiyor. Allah'ı kabul
etmezse çekirdekte ilim, irade ve
kudretin var olduğunu kabul etmesi lazım
geliyor. Yok bu kafamıza yatmadı ya.
Çekirdek böyle toprağın içindeki
elementleri seçip birleştirip
yönlendiremez. Bu bizim zekamızla bile
olmaz. Ha o zaman ikinci bir ihtimal
daha var. Nedir o? O zaman toprak
çekirdeğin içindeki programı okudu. O
programa göre kendi içindeki atomları
seçti, birleştirdi, yerleştirdi. Hareket
ettirip gönderip o deseni meydana
getirdi. O şekerli tadı meydana getirdi.
O güzel kokuyu meydana getirdi ve o
biçimi meydana getirdi. Üzümün asmasına
martın 8'inde başlar. Biliyorsunuz
martın başlarında hemen de bütün
haşelerde bitkilerde hareket başlar. Şey
hareketi, suyun hareketi o sıralarda
falan başlıyor. Ben çok seviyorum yani
onu böyle onu o zaman geldiği zaman
kesiyorum ucunu falan. Akşam koyuyorum
sabahleyin bir bardak su oluyor yani.
Tavsiye ederim. Şifalıymış. ed diyorlar.
Bildiğiniz buz gibi su oluyor. Sabah
içiyorum onu. Çok merak ediyorum
hakikaten. İnsan niye düşünmez? Üzüm
asmasını kestiğimde şıp şıp damlayarak
sabaha kadar bir bardak su oradan
çıkıyor. Bu suyun tadında şeker yoktur.
Onları da geçtim. Yani bu suyun bu suyun
içinde çekirdek yoktur, üzüm yoktur. Hiç
onu geçtim ama bu su nasıl oluyor da
üzüm tanesi şeklini alıyor? Nerede bunun
kalıbı? Bir şeyi bir borunun ucundan bir
şekil meydana getirmek istiyorsan bir
sıvı akışkan diyelim ki havayı görünce
sertleşen bir sıvı akışkan var. Bu sıvı
akışkandan bir şekil meydana
getireceksen o borunun üzerinden giden
sıvı akışkanının olduğu yerde bir
kalıbın olması gerekmiyor mu? Kalıp
olduktan sonra elma şeklini, armur
şeklini alması gerekmiyor mu? Ortada
kalıp yok. Sadece sıvı akıyor. Sıvı
geldiği yerde arka arkaya düzgün
dizildikten sonra a bir bakıyorsun elma
olmuş. İyi de bu böyle olmaz ki. Yap
bakayım böyle kalıpla. Kalıp olmadan yap
bakayım. Sen bir sıvının içinden plastik
akışkanı gönder. Sonra oradan tutup da
istediğin şekil elma şey eklansın. Buyur
bakayım. Fiiliyatta olmaz ama çizgi
filmlerde olur. Çizgi filmlerde ancak
olacak olan şey fiiliyatta
gerçekleşiyor. Demek ki kendi gücünün
üzerinde iş yapıyor. Demek ki Allah'ın
izniyle, ismiyle, yardımıyla iş yapıyor.
Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi
mübarek hayvanlar bismillah der. Bu
hayvanlar da mübarekmiş. Ne demek o? Ha
bu arada yani hakikaten yapmak isteyen
varsa inek deve koyuy keçi işi yapsın.
Yani mübarekmiş yani. O sene tutup 50
tanesini kurban veriyorsun ertesi sene
100 tane oluyor. 100'ünü kurban
veriyorsun ertesi sene 200 tane oluyor.
İsterseniz bir deneyin. Yani hakikaten
öyle mi değil mi? Mesela sürüler o sene
kurbana kurban verdiklerinde hani
kesilsin diye kurbanı verdiklerinde
gelecek sene verdiği kurban kadar
geliyor mu gelmiyor mu? Fazlası geliyor.
Evet. İnek deve koyun keçi gibi mübarek
hayvanlar bismillah der. Rahmet
feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere
rezzak namına en latif en nazif abı
hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar.
Elma mucize, şeftali mucize, kavun
mucize ama süt bir başka mucize. Ne
zaman geliyor süt insana? Doğduğu zaman.
Neyin içinden geliyor? Kan içinden. Kan
içinden başka bir şey süzülüyor mu bura?
Kandan başka ne süzülüyor? İdrar
süzülüyor. Ama burada ilginç bir durum
var. Çok ilginç bir durum var. İdrar
kandan süzülür ama süt süzme değil
yapmadır. Süt kandan süzülme değildir.
Süt imal etmedir. Kanın içindeki
kimyasallarla süt bezinde sü süt
üretilir. Ama böbrekte idrar üretilmez.
Böbrekte idrar süzülür. Çok ilginçtir.
Süt imal edilir. Evrimci arkadaşların
böyle gözüne gözüne sokmak lazım. Bu süt
gel sütün gelmesi işi ne zaman
evrimleşti ya? Yavru doğduğu anda
evrimleşmenin bitmesi gerekmiyor mu?
Yavru geldi, süt yok. Ne oldu? Kusura
bakma. Daha evrimleşmeye çok var. Birkaç
milyon senede evrimleşiyormuş süt
bezleri. Sen bekle biraz. Sabır. Sabır
iyidir. Hoştur. Güzeldir. Yavru geldiği
anda süt kandan gönderilmiyor mu? Kan
içinden süt gönderiliyor. Ya insan hiç
mi düşünmez ya? Kan içinden süt
gönderiliyor. Peki Cenab-ı Hak o kanı
neyden yapıyor? Ottan. Eti nereden
yapıyor? Ottan. Yünü nereden yapıyor?
Ottan. Gözü nereden yapıyor? Ottan. Bu
otta bir şey var. Yani bu otta bir şey
var. Yani bizim kesin bu konuya
çalışmamız lazım. Buradan atacaksın
otları arkadan löpür löpür etler gelecek
filan. Burası et. Burası et musluğu,
burası süt musluğu, burası karaciğer
musluğu, burası kan musluğu falan diye.
Hadi bakayım. Cenab-ı Hakk'ın
yaratmasının bir özelliği var. Niçin
böyle oluyor? Aynı ottan hem et, hem
süt, hem yün, hem karaciğer, hem dalak,
hem böbrek, hem ciğer, hem hepsini nasıl
yaratıyor Cenab-ı Hak? Çünkü Cenabı Hak
zerrelerle, atomlarla iş yapar. Cenab-ı
Hak bizim masayı yaparken dör tane
bacak, bir tane üst taraf yanda vida
falan bunları birleştirerek bizim masayı
yaptığımız gibi Cenab-ı Hak yapmıyor.
Cenab-ı Hak ne yapıyor? Atomlarla
yapıyor. O yüzden ottan sütü
yapabiliyor. Ottan eti yapabiliyor.
Bizim atomları tutup tek gel buraya lan
deyip böyle tutup yerleş böyle bir
ihtimalimiz olmadığı için bizim için
imkansızdır. Meseleyi bilmeyene cahile
iş anlatmak zordur. Birisi dedi ki e ne
var dedi. İnsan dedi şey yapsa, eee
uğraşsa dedi sütün içindeki kimyasalı
bir şekilde yapar. Öbür oradaki arkadaş
da şeymiş. gıda mühendisiymiş. O da
gülüyor oradan beri. Niye evladım diyor?
Sütün içinde DNA
var. Sütün içinde hafıza var. Yazılım
var. Yani sen zannediyor musun ki sadece
kimyasal? Eğer sırf kimyasal olsaydı
fare sütü de helal olurdu. Yani niye
sadece ineğin, devenin, koyunun,
keçenin, sütü herhalde diğerlerini haram
kılmış. Çünkü içindeki yapı DNA'sı
farklı. Yani senin vücuduna izin
vermiyor Cenabı Hak onun girmesine.
Evet. Ne kadar ilginç değil mi ya? Bir
şeyden her şeyi her şeyden de bir şey
yapıyor. Bir ottan. Ottan kaç şey
yapılıyor desek ondan sonra ders
saatimiz sığmaz herhalde. Yani kan nasıl
yapılır ya ottan? Kan ottan nasıl? Kan
deyince içinde ne var? Al yuvar var. Bir
de canlı akıllı şuurlu gibi hareket eden
ak yuvar var. Öyle acayip ki mesela
mikroskoptaki şeyini temsil yapmışlar.
Mesela insan vücuduna iğne girdiği anda,
herhangi bir iğne diken bir şey girdiği
anda oraya tabii hariçten şeyler de
canlılar da girdiği için bir anda
bakıyorsunuz akuvalar hücum ediyorlar
oraya. Akyuvalar oraya hücum ediyor. Bir
belgeselde seyretmiştim. Hastalığı yani
mikrop girdiği anda akyuvalar oraya
hücum ediyorlar. Bunun önce bir başını
döndürüyorlar. Güçleri yetiyorsa
yetmiyorsa Akyuvalar bizdeki hani kara
kuvvetleri, hava kuvvetleri,
jandarmaydı, ondan sonra füze takımıydı,
topçuydu, tankıydı. Bunların grupları
var. Böyle mikrop geldiğinde o
gruplardan bir tanesi piyade geliyor bir
yokluyor bunu. Bu gelen piyadeyi
dövüyor. Bakıyor ki piyadenin gücü
yetmiyor. Vücuttaki mekanizma ikinci
şeyi gönderiyor. Kuvveti gönderiyor. Ona
göre daha kuvvetli, daha böyle sistemli.
Onunla bir girişiyorlar. Diyelim ki
mikrop onu da yendi. 3üncü, 4üncü,
5şinci ta ki yeneni buluncaya kadar. O
ara işte o yeneni buluncaya kadarki ara
insanın hastalık dönemidir. O arada
insan vücudunda çarpışma devam ediyor.
Ne kadar ilginç değil mi? Bunun insan
şükrünü nasıl eda edecek? Vücudumuza her
an milyonlarca mikrop giriyor. Her an
milyarlarca mikrop giriyor. Ve bizim
vücudumuzda bizim hayatımızın devamı
için çarpışan canlılar var. Hem de
nedir? Milimetre³üpte 500 600 tane.
Milimetre³üpte 500 600 tane bunlardan
var. O belgeselde diyor ki vücuttaki
mekanizma o nasıl bir sistemse o
mikrobun hangi sistemle alt edildiğini
fark ettiği anda aynı onu alt edenden
milyonlarca üretiliyor bir anda ve bir
anda kapaklanıyorlar. Hemen üzerine
işini bitiriyorlar. Sonra ne oluyor?
Sonra diyorlar ki bu mikrop buraya
geldi. Bunu daha önce tanımıyorduk. Bizi
çok zorladı bu. Bir dahakine geldiğinde
bunu tanıyacak olanlar hazır yolda
beklesin. Bizim bağışıklık sistemi denen
sistem onu geldiği an tanıyor.
Çocukluğumuzda geçirdiğimiz
hastalıkların mikropları bizim şu anda
vücudumuza her an giriyor. Her an
giriyor ama sistem gelir gelmez tokadı
çakıyor. Niye? Oğlum biz seni tanıyoruz
lan eskiden beri. Yani sen kaçın
kuruasıyız biz diye. Onu hiçbir şekilde
girip orada faaliyet gösteremiyor.
Normalde şu anda çocuklara gelen
kızamık, çocuklara gelen su çiçe,
çocuklardaki kaba şu bu her an insan
onlara muhatap aslında ama çocuklar
hasta oluyor, siz olmuyorsunuz. Ben
olmuyorum. Niye? Çünkü bizim
vücudumuzdaki sistem çocukluktan onu
tanıdı. Hatta aşı dediğimiz sistem
nedir? Onun tanıması için onun zara
ölmüş mikropları veriyorsun. ölmüş,
hasar görmüş mikropları vücuda
veriyorsun ki zaten yani böyle
ihtiyarlanmış, yaşlanmış, gücü, eli
ayağı kesilmiş falan böyle vücuda
mikrobu veriyorsun aşıyla. O vücuttaki
sistem bakıyor ki böyle bu kolay
dişimize göre deyip onu tanıyor. Sonra
gerçekten mikrop geldiğinde oğlum geç
kaldın diyor. Yani biz seni tanıyoruz.
Yani böyle hiçbir şey yapamıyor. Ama ne
kadar harika değil mi ya? Benim vücuduma
milyonlarca tür mikrop giriyor. Şu anda
da giriyor. Ve vücuda girdiği anda
vücuttaki sistem onu etkisiz hale
getiriyor. Ben milimetre küpümde 5006
tane benim için çarpışan askerlerin
varlığıyla hayatımı devam ettiriyorum.
Mesela herkesin vücuda kanser mikrobu
şeyi var. Hücresi var aslında. Herkeste
kanser hücresi var şu anda ama sistem
öyle patakta tokatlatan oradan sesini
çıkarttıramıyor yani. Ama sen ha babam
şekeri yedin. Yüklen tatlıya. Yüklen
şekere. Yüklen tatlıya yeter artık daha
diyor yani bir gün. Tamam da bizden de
bu kadar. Bir anda onu baskılayan sistem
bir zayıfladığında artık önü alınmıyor.
Yoksa şu anda mevcut. Bütün hastalıklar
mevcut şu anda. E insan ta ne zaman
yaratıldı ve yaratıldığında da bunlar
yine mevcuttu. Her bir nebat ve a vef
otların ipek gibi yumuşak kök ve
damarları bismillah der. Sert olan taş
ve toprağı deler geçer. Allah namına
rahman namına der. Her şey ona musahhar
olur. Evet. Musa Aleyhisselam'ın
mucizesini görmedik. Ağı sayes tahtadan,
daldan böyle taşa sokuyor, suç
çıkartıyor. Niye mucize? E çünkü dal
taştan yumuşaktır. Dolayısıyla delemez.
Deliyor. Ha o zaman mucizedir. Kimse
matkapla taşı delince ne kadar büyük
mucize demez. Niye? Çünkü matkabın ucu
taştan serttir. Çünkü oradaki elmas
dediğimiz sertleştirilmiş çelik taştan
sert olduğu için deler. Gayet normal.
Ama benim parmağım delerse mucize olur.
Ot kökü delerse niye mucize olmuyor?
Otun kökü de aynı taşı delmiyor mu?
Cenab-ı Hak onu onu delecek mahiyette
yaratmamış mı? Çam ve katran ağaçları
gibi, kızılçam gibi ağaçlar taşlık
arazinin içinde o taşların içine
ayırarak yaşamıyor mu orada? İnsan nasıl
bir canlıdır ya? Gördüğü her şeyi basit
alıyor. İnsan nasıl bir canlı ya?
Gördüğü her şeyi sıradan kabul ediyor.
Cenabı Hak taşın içinden meyve
çıkartıyor. Ya Samsun'da Namı Kemal
lisesi var Muharrem. Hatırlıyor musun? O
lise. Onun a lisesiyle görev yaparken o
Namı Kemal lisesiin duvarının üzerinde
incir ağacı vardı. Duvarda kökü şeyde
değil toprakta değil. Duvarda duvanın o
bazı yerlerde sıvalar çatlamış. Sıvanın
içinde kökleri var. Oradan çıkmış. Her
yaz mevsiminde incir çıkıyordu. Yani bir
gün okul müdür yardımcısıyla oradan
geçerken ne kadar harika dedittirmek
için tam onu görmüşüm ya fırsattan
istifade böyle. Dedim ki şuna bak ya
dedim ya duvarın üzerinde incir ağacı
var dedim ya oradan çiçek açıyor şekerli
meyveler veriyor falan dedim. Evet dedi
ya incir ağ çok arsız bir ağaç dedi ya.
Arsız çymuş. Her yerde yetişir filan.
Lan bir mucizenin bu kadar şeyden
rayından çıkarıldığını hiç görmemiştim
ya. Ulan 40 sene düşünsem 40 1000 sene
ne bileyim aklıma gelmez ya. Arsız bir
ağaç yani. Nasıl olup da taşın duvarın
içinde büyüyor aklına gelmiyor ya. Arsız
ağaç. Her yerde büyür bu. Her yerde
büyür. Bir bilgisayar yapsana böyle.
Evet. Havada dalların intişarı ve meyve
vermesi gibi o sert taş ve topraktaki
köklerin kemal surette intişar etmesi ve
yer altında yemiş vermesi hem şiddet
hararete karşı aylarca nazik yeşil
yaprakların yaş kalması. Ateş yakar ama
güneşin altındaki nebatatı yaktırmıyor.
Allah tabiatı yakmak olduğu halde
yaktırmıyor. Tabiatı sert olduğu halde
yumuşak olan otun köküne deliriyor
Cenabı Hak. O yüzden ne diyor? Tabiiyun
ağzına şiddetle tokatıyor. Tabiiy ne
demek? E sert olan serttir. Yumuşak
yumuşaktır. Yumuşak serti delez. Aha
deli ateş yakar. Aha yaktırmadı. Demek
ki bismillah diyor. Arkasında bunun
mahiyetinin aksine bir hareket var.
Demek Allah'ın izniyle oluyor bunlar.
Bakan göz için, düşünen akıl için. O
yüzden akıl olmayanın dini yoktur
İslam'a göre. İslam'a girmenin ilk şartı
nedir? Akıl bali olmak. Ama akıl olacak
yan önce diyor ki en güvendiğin salabet
ve hararet dahi emir tahtında hareket
ediyorlar ki emir tahtında. Yani
bismillah diyor ki en güvendiğin salabe
taşın sertliği de ateşin sıcaklığı da
emir tahtında Allah'ın emri altında
hareket ediyor ki Allah'ın izniyle
hareket ediyor ki o sert taş ve
topraktaki kökler o ipek gibi yumuşak
damarlar birer asayı Musa Aleyhisselam
gibi fekul nadri asakel hac emrine imsal
ederek taşları şak eder parçalar ve o
sigara kağıdı gibi cenazenin yapraklar
birer ağza İbrahim aleyhisselam gibi
ateş saçan harete karşı yaaru kunii
verden ve selamen ayetini okuyorlar. Çok
ilginç bu ayet.
İmam-ı Gazali Hazretleri şöyle tefsir
etmiş. Bunu hatta üstat söylüyor. Bir
tefsirde diyor ki dedi İmamı Gazali
Hazretlerinin tefsirde o diyor ki ya
naruni berden ey ateş soğuk ol demiyor
Cenabı Hak ya naruni berden ve selamen
orta yolu bulta ol. Diyor ki İmam Gazali
Hazretleri Allah'ın emri eğer berden de
kalsaydı ateş soğukluğuyla ihrak
edecekti. Soğukluğuyla öldürecekti.
Ondan dolayı berden ve selamen diyor
ayet. Soğuk ol ama selamet ol. Bundan
dolayı ateşin yakması da kendi başına
ateşin yakması bir zorunluluktur. Ama bu
zorunluluk ateşin kendine değil Allah'ın
emrine aittir. Taşın sertliği, evet taş
serttir ama bu sertlik taşın kendisine
değil Allah'a nedir? Sen bir böyle
bilgisayarda program yapıyorsun ya oyun
programı. Sen o programın içinde taş
tasarlıyorsun, ateş tasarlıyorsun ya. O
taşın sertliği o alemde, o oyunun
içindeki insan için oyundaki karakter
için serttir. O senin için sertliği yok.
Ona sen dediğin kadar serttir. Ateş
senin programladığın kadar yakar. Aynen
bu dünyada da öyledir. Hani madde
kısmını anlatalım diyoruz ya aslında tüm
onlar Cenabı Hakk'ın leyhi-i Mahfuz
denen yazılımının içindeyiz. Eşyanın
tabiatı denen şey lehv-i Mahfuzdaki
yazılımdır. Yani esma-ı ilahiyedir.
Madem her şey manem bismillah der Allah
namına Allah'ın nimetlerini getirip
bizlere veriyorlar. E bu kadar her şey
Allah hesabına hareket ettiğini Allah'ın
izniyle hareket ettiğini Allah'ın
kudreti hareketlerini öğrendik. O zaman
ne olacak? Biz dahi bismillah demeliyiz.
Allah namına vermeliyiz. Allah namına
almalıyız. Öyleyse Allah namına vermeyen
gafil insanlardan almamalıyız. Lillahil
fatiha. Bu videoların daha fazla izlenip
başka gönüllere dolaşmasını istiyorsanız
abone olup beğenip yorum yazmayı
unutmayın.
Click on any text or timestamp to jump to that moment in the video
Share:
Most transcripts ready in under 5 seconds
One-Click Copy125+ LanguagesSearch ContentJump to Timestamps
Paste YouTube URL
Enter any YouTube video link to get the full transcript
Transcript Extraction Form
Most transcripts ready in under 5 seconds
Get Our Chrome Extension
Get transcripts instantly without leaving YouTube. Install our Chrome extension for one-click access to any video's transcript directly on the watch page.
Works with YouTube, Coursera, Udemy and more educational platforms
Get Instant Transcripts: Just Edit the Domain in Your Address Bar!
YouTube
←
→
↻
https://www.youtube.com/watch?v=UF8uR6Z6KLc
YoutubeToText
←
→
↻
https://youtubetotext.net/watch?v=UF8uR6Z6KLc